Tag Archives: Prof. Dr. Mert Başaran

10 gündür iyileşemiyorsan doktora!

6 May

Vücudunuz normal düzeninden farklı çalışmaya mı başladı? İshal veya kabızlık, aşırı yorgunluk, âdet kanamalarında düzensizlik, geçmeyen öksürük ve artan ağrılar 10 günde geçmiyorsa doktora başvurmak şart. Prof. Dr. Mert Başaran’a göre bu sürede iyileşme olmazsa kanser dahil birçok kronik hastalık ihtimali var

Kanserde genetik tanı yapılabiliyor mu?

Genetik testler yavaş yavaş denenmeye başladı. Mesela bağırsak kanseri genetik tanısı için dışkıdan bakılarak testler yapılabiliyor. Dışkıya uygulanan testle hastanın genlerinde kanser riski olup olmadığı belirlenebiliyor. Bağırsak kanserinde bazı ailelerde yaygın polip görülür. Bu polipler yüksek oranda kansere dönüşürler. Aileden bir bireyde kanser saptandığı zaman tüm aileyi taramak gerekir. Ayrıca genetik geçişli meme kanseri vakaları da var. Bunlar da ailede eğer iki ya da üç kişi ırka bağlı genetik geçişli meme kanseri vakasına yakalanmışsa ailenin diğer fertleri de risk grubunda yer almaya başlıyor. O zaman yakın akrabalarda bu genler var mıdır diye daha genç kızlık döneminde bakılması mümkün oluyor. Bunlar aslında çok da sıkıntılı durumlar. Çünkü ailenizde böyle bir gen olduğunu biliyorsunuz, bir de bu geni taşıdığınızı biliyorsunuz. Hayat boyu ‘Bende ne zaman çıkacak?’ diye bekliyorsunuz. Bu nedenle genetik tanı yapmadan önce doktorların hastayı bu konuda bilinçlendirmesi gerekiyor. ‘Sizde kanser riski var. Bu tanı yöntemiyle de kanserli gen teşhis edilebilir. Bu bilgiyi almak istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz?’ diye mutlaka sorulmalı. Bunu bilmek istemeyenler de çıkıyor. ‘Ben böyle bir baskı ve stresle yaşamak istemiyorum, hiç öğrenmeyeyim daha iyi’ diyenler de var. Ayrıca bu gen belirlendiğinde de yapabileceği tek şey sık sık taramalar yaptırmak ve günün birinde eğer kanser çıkarsa erken teşhis edilmesini sağlamak.

 

Her dokuda kanser olabilir

Kanserin kaç çeşidi var?

120’nin üzerinde kanser türü olduğu sanılıyor. Ama hemen hemen her dokudan çıkan kanser türü farklı tanımlanıyor. Mesela lenfomalarda yani lenf bezinden çıkan kanserlerin de birçok türü vardır. Yapısal olarak lenfomanın bugün 30’a yakın alt tipi vardır. Bunlardan bazılarının tedaviye bile ihtiyacı yoktur, bazıları ise çok tehlikelidir. Kanser konusunda bilgi arttıkça kanser türleri de artmaya başladı. Eskiden sadece akciğer kanseri vardı, bu da kendi içinde ikiye ayrılırdı: Küçük hücreli ve küçük hücreli olmayan şeklinde… Ama şimdi hepsi kendi içinde birçok dala ayrılıyor. Hepsine farklı ilaç ve tedavi yöntemleri uygulanıyor. Bir türe iyi gelen ilaç diğer akciğer kanseri türüne hiç yarar sağlamıyor. Vücudumuzdaki her organda, her dokuda kanser olabilir. Bu nedenle çeşitleri ve görüldüğü yerler bunlara bağlı olarak artabilir.

 

Peki ne gibi bir şüpheyle insanlar kanser taramalarına gidiyor?

Olağan dışında bir şikayet bir hafta 10 gün geçmiyorsa mutlaka kontrole gitmek gerekir. Bunların sonucunda mutlaka kanser ortaya çıkması gerekmez. Diyabet, kalp gibi kronik başka bir hastalık da çıkabilir. Ancak bu belirtiler kişiyi doktora yönlendirir. Çok nadir görülen bir hastalık olmadığından kanser de akla gelen hastalıklar arasında olmalıdır. Ama bazı bulgular vardır ki kişinin mutlaka acilen doktora gitmesi gerekir. Mesela vücudun herhangi bir yerinden durup dururken kan çıkmaz. Örneğin öksürdünüz, kan geldi. Bu durumda muhakkak doktora gidilmelidir. Tuvalete gittiniz, idrarda veya dışkıda kan var. Mutlaka ve mutlaka doktora gidilmelidir. Ağrılar da belirleyici olabilir. Ama kanser ağrıları katlanarak artan özellik gösterir. Oysa kas ağrıları belirli bir süre içinde azalıp gider. Metabolizmamızla ilgili olarak günlük hayatımızdaki değişiklikler de bazı şeylerin sinyali olabilir. Daha sık tuvalete çıkmak, süreklilik kazanan ishal veya kabızlık vakaları gibi… Âdet kanamalarında azalma, uzama, aralığın çok açılması veya kısalması gibi durumlar da kadınlarda şüpheyle yaklaşılması gereken belirtilerdir. Karındaki aşırı şişkinlik, nefes darlığı, sürekli öksürük de tetkik gerektirebilir.

Yarın: Hangİ doktora başvurmalıyım?

 

Dikkat!

*Araştırmalarda, etin, odun ateşinin alevine doğrudan tutulması durumunda yüksek düzeyde, kor üzerinde pişirildiğinde ise daha düşük düzeyde PAH (Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ) oluştuğu saptanmıştır.

 

* Yiyeceklerin pişirilmesi sırasında erimiş yağların ısı kaynağı üzerine damlaması sonucu meydana gelen parçalanma ile PAH oluşumu artar ve atmosfere de yayılır. Bu arada özellikle etin üzerinde de birikir.

 

* PAH daha çok yağda depolanabildiğinden etin yağ içeriğinin artması da PAH miktarının artmasına neden olur.

 

* Mangaldaki kömür ve kömür tozları, pişirilen besinlerin üzerine sinerek kanserojen etkiyi artırır.

 

ÖNERİLER

* Sağlıklı kiloya ulaşın ve kilonuzu koruyun. Şişmanlığın çoğunun kanser çeşidini arttırdığı gösterilmiştir.

* Fiziksel olarak aktif olun. Haftanın çoğu günü, günde en az 30 dakika, orta derecede (yürüyüş temposunda) egzersiz yapın. Kışın da domates yiyin ama onu satın almaya lütfen yürüyerek gidin.

Kaynak : RADİKAL

Çok yönlü tedavi şart!

6 May

Kanser tedavisi birçok ayaktan ilerlediği için sürecin de multidisipliner bir yaklaşımla yürümesi gerekiyor. Prof. Dr. Mert Başaran “Cerrah, patalog, medikal onkolog, radyolog hatta psikiyatrist birlikte çalışmalı” diyor

Hastalar kime gitmeli?

Sağlık Bakanlığı’nın uyguladığı yeni sistemi de göz önüne alırsak öncelikle aile hekimine gitmelerinde fayda var. Aile hekimi bulguları değerlendirip bir tedavi veya ileri yönelik tetkikler isteyebilir. Ancak aile hekiminin uyguladıklarıyla 10 günlük süreçte geçmiyorsa, o zaman daha detaylı araştırmalara girmek gerekebilir. Ancak bazı önemli bulgularda, örneğin idrarda kanama görüldüyse o zaman aile hekiminin hemen ileri tetkikler için hastayı yönlendirmesi gerekir.

 

Hasta doğru hekimle buluştu ve bir şüphe var. O zaman ne gibi tanı aşamalarından geçiyor?

Öncelikle hastanın hikayesinin dinlenmesi gerekiyor. Ailesinde kanser vakası olup olmadığı, nasıl bir iş yaptığı, genel sağlık durumu, sigara içip içmemesi gibi sorular sorulur. Tetkikler her zaman en basitinden başlar. Ancak tek bir tetkikte tanı girilmesi pek mümkün olmaz. Sözgelimi hastanın idrar yolunda kanama vardır ve ultrason çekilir, bunda bir şey çıkmaz. Sonra tomografi çekelim dersiniz, bunda da bir şey çıkmaz. Ama başka bir şeyi gözden kaçırmamak için bütün idrar yollarına endoskopik olarak bakarsınız ve o zaman bir şey bulursunuz. Burada tanı sürecini yürüten hekim önem kazanır. Hekim bulguları görüntüleme yöntemleriyle destekleyerek tanıyı koymaya çalışır.

 

Peki tedaviye gelindiğinde neler oluyor? Kanserin tedavisi tek bir sistem üzerinden mi işliyor?

Kanserde hekimler arasında da bir branşlaşma var. Her hekim her kanseri tedavi etmiyor. Genelde bir uzmanlaşma söz konusu. Ayrıca kanser tedavisinde uzmanlaşma da olsa tek bir doktorun tedavisi değil, multidisipliner bir yaklaşımla tedavi ön planda tutuluyor. Örneğin meme kanseri tedavisine bakacak olursak; burada radyoterapist, cerrah, medikal onkolog, patalog, psikiyatrist bir ekip olarak tedavi planının içinde yer alıyor. Bir doktorun A’dan Z’ye hastanın her sorunu ile ilgilenmesi mümkün değil. Çünkü bu hastalık birçok uzmanlığın birleştiği bir tedavi süreci gerektiriyor. Bir hastanın en az üç veya dört hekimin kontrolünde olması gerekiyor.

 

YARIN: Kansere çare yakın mı?

 

Tanı için kullanılan cihazlar

RADYOLOJİ

Hastalıkların teşhis ve tanısında önemli bir yer tutan radyoloji alanında pek çok cihaz kullanılıyor. Bunlar kısaca şöyle:

 

Tomosentez

Meme kanseri teşhis ve tanısında fark yaratan yeni bir dijital mamografi yöntemidir. Farklı açı ve kesit görüntüleme özelliği sayesinde meme kanserinin saptanmasında standart dijital mamografiden daha fazla avantaja sahip bir teknolojidir. Bu yöntem sayesinde ince kesitlerin birleştirilmesiyle elde edilen 3 boyutlu görüntüyle sorunlu bölgelerin net bir şekilde tanımlanması sağlanır.

 

Avantajları:

* Çok küçük tümörlerin bile tanısına imkan vererek tümörü erken saptama başarısını artırır.

* Net sonuçlar sağlaması nedeniyle hastayı tekrar mamografiye çağırma olasılığını azaltarak, aldığı radyasyon dozunu düşürür.

* Gereksiz biyopsi ve ameliyat oranını azaltır.

* Tümörün yerini 3 boyutlu olarak tespit eder.

* Çekim esnasında memenin standart yöntemlere kıyasla daha az sıkıştırılmasını gerektirerek ağrıyı

 

Doppler

Ultrasonografi (Elastografi)

Ses dalgalarını kullanarak vücut içi organları ve damarları görüntülemeye yarayan bir yöntemdir. Doppler Ultrasonografi ile çoğu patolojik olgu, hastaya herhangi bir zarar vermeden kolaylıkla teşhis edilebilir. Bu yöntem, meme hastalıklarının tanısında ve takibinde büyük bir etkinlikle kullanılmaktadır.

 

MR (Manyetik Rezonans)

Manyetik Rezonans görüntüleme hasta vücudundaki hidrojen atomlarının güçlü bir manyetik alanla etkileşimlerinden faydalanan bir görüntüleme yöntemidir. Hastaya herhangi bir rahatsızlık vermeden çok kaliteli görüntüler elde edilebilmekte ve bu sayede teşhis mümkün olmaktadır. Vücudun hemen hemen her bölgesi MR ile görüntülenebilir.

 

X-ray

Röntgen ışınlarının (X ışını) cisimlerin içinden geçme özelliğinden faydalanılarak görüntü oluşturulması işlemine verilen isimdir. X-ray görüntüleme aslında mamografinin de esasını oluşturmaktadır. Günümüzde özellikle akciğer ve kemik patolojilerinin tetkikinde etkin bir şekilde kullanılmaktadır.

 

Kemik Dansitometresi

Farklı enerji seviyelerinde X ışınları kullanarak kemik yoğunluğunu belirleme işlemine verilen isimdir. Özellikle osteoporoz (Halk arasında bilinen ismi ile kemik erimesi) tanısı ve takibinde kullanılır.

 

NÜKLEER TIP

En yaygın nükleer tıp görüntüleme tetkikleri PET CT ve Sintigrafi’dir.

 

PET CT

Bir PET (Pozitron emisyon tomografisi) ve bir de BT’den (Bilgisayarlı tomografi) oluşan entegre bir görüntüleme cihazıdır. PET sayesinde özellikle kanserli dokular kolaylıkla tespit edilebilmekte, BT ile de bu dokuların vücut içindeki yerleri çok büyük bir hassasiyetle belirlenebilmektedir. PET-CT cihazları günümüzde özellikle onkoloji ve kardiyoloji alanlarında kullanılmaktadır.

 

Sintigrafi

Radyoaktif maddelerin çok düşük dozlarının hastaya damar yoluyla verilmesinden sonra, ‘Gamma kamera’ denen özel görüntüleme aygıtlarıyla vücut içindeki konumlarının ve miktarlarının belirlenmesine dayanan bir görüntüleme yöntemidir. Günümüzde kemik, kalp, beyin ve böbrek sintigrafisi gibi birçok uygulama alanı bulunmaktadır.

Kaynak  : RADİKAL

Sadece 3 ay ömrünüz kaldı!

6 May

Filmlerden alışık olduğumuz bir replik aslında. Gerçek hayattan bir kesit mi yoksa filme heyecan katmak için eklenmiş bir cümle mi? Prof. Dr. Mert Başaran’a sordum. Gerçekten bir hastaya yaşam süresi biçilebilir mi?

Kanser tedavisinde süreç ne kadar?

Bu tabii ki hastanın durumuna ve kanserinin türüne bağlı. Bazı kanser türlerinin tedavileri kürler şeklinde uygulanır. Bu kürler radyoterapi, kemoterapi, belki cerrahi müdahale süreci ile devam eder. 6 ile 8 ay gibi bir zaman sürer. Sonrasında hastanın kontrolleri devam eder. Ancak bazı metastaz yapmış türler vardır ki burada teşhis aşamasından hastanın hayatının sonlandığı sürece kadar doktor tarafından tedavinin devam etmesi gerekir. Çünkü bu tip kanserlerde hastanın şikayetleri giderek artar. Ağrısının kontrolünün sağlanması o ve yakınları için çok önemlidir. Burada hastanın hayatını uzatacak bir tedavi verilemez belki ama hastanın sıkıntısını ağrısını giderecek bir tedavi sürdürülür.

 

Filmlerde, özellikle de eski Türk filmlerinde ‘3 ay ömrün kaldı!’ repliği vardır. Bu söz hep kanseri işaret eder. Siz hastaların öleceği zamanı gerçekten bilebilir misiniz?

Hastaların durumuna göre dörtte üçünün yaşam sürecini ve iyileşme şansını görebiliyoruz. Ama tabii ki yanılma payları da vardır. Ancak filmlerdeki bu replik pek de gerçekçi değil. 15 yıldır kanser hastalarını bire bir takip ediyorum. Hiçbir kanser hastasının bugüne kadar “Ne kadar ömrüm kaldı?” diye sorduğunu duymadım. Belki bir veya iki tane olmuştur.

 

Süre vermek etik değil

Hastalığı inkar etmek gibi bir süreç mi bu?

Hayır değil. Hastalığı biliyor ama Türk halkına özgü bir durum olarak yaşam sürecinin tahmin edilmesini kesinlikle istemiyorlar. Hekim açısından insanımız çok iyi. Çünkü yaklaşımları genelde şöyle oluyor: “Hocam kansermişim, biliyorum Allah’tan gelen bir hastalık. Ne gerekiyorsa yapacağım, siz de bana yardımcı olun.”

 

Yurtdışında durum daha mı farklı?

Evet bir kere yurtdışında hukuk sistemi sağlık sistemi ile çok iç içe oluyor. Ayrıca onlarda ileriye planlama duygusu da daha gelişmiş olduğu için ‘ölmeden önce mirasımı paylaştırayım’ gibi bir yaklaşımları oluyor. Bu süreci doğru kurgulamak da hekimden bekleniyor. Hekime “Ne kadar ömrüm var?” diye sorduklarında ve hekimin cevabı yaşam süreci ile örtüşmediğinde hekimi dava bile edebiliyorlar. Hekimler kendilerini korumak için bilgisayara mutlaka hasta için bir ömür biçiyor. Bunu da hastaya söylüyor. Ben bunu insani ve etik bulmuyorum.

 

Medikal onkolog sayısı yetersiz

Kanser zaten sıkıntılı bir hastalık. Tedavi sürecinde hastalara nasıl destek olmak gerekiyor? Hastanelerde durum nasıl?

Olaya üç yönden bakmak lazım. 1 hasta yönünden, 2 hekim yönünden, 3 Sağlık Bakanlığı yönünden. Sağlık Bakanlığı aslında birçok devlet hastanesine çok büyük yatırımlar yaptı. Devlet hastanelerine çok ileri düzeyde tanı ve tedavi için cihazlar alındı. Sağlık Bakanlığı üniversite hastaneleri ile devlet hastaneleri arasında bir fark yarattı. Üniversite hastaneleri çok zor koşullarda bir radyoterapi cihazı almaya çalışırken ya da robotik cerrahi makinesini yardımlarla bölümüne kazandırmaya çalışırken, devlet ihale açıyor ve hiç o makineyle tecrübesi olmamış birçok doktorun bulunduğu en ucra köşelerdeki devlet hastanelerine bu makineleri alıyor. Ama üniversite hastanelerine böyle bir yatırım yapılmıyor. Bu açıdan bakıldığında yeni devlet hastanelerinde çok iyi makineler olmasına rağmen bu makineleri kullanacak hekim bulunamıyor ve atıl şekilde bekliyor. Yavaş yavaş hekim kadrosu oralarda da gelişmeye başladı ama kanser açısından daha çok yatırım yapılması gerekiyor. Her yerde kemoterapi salonları dolu, hastalar hızla bakılmak zorunda kalıyor. Halen Türkiye’de medikal onkolog sayısı 300 civarında ve bu çok yetersiz. Ben devlet hastanesinde çalışıyorum, hastaya polikniklerde 2-3 hafta sonraya ancak randevu verebiliyor. Kemoterapi için 3 ay sonraya randevu verebiliyoruz. Hastanın aslında 2 ay bekleme riski yok. Bunun acilen düzeltilmesi personelin, cihazların ve yatak sayısının artırılması onkoloji bölümlerine yatırım yapılması gerekiyor.

 

Kanser hiç sinyal vermeden aniden çıkıp hemen öldürür mü?

Ne yazık ki öyle. Mesela pankreas kanseri hiçbir belirti vermeden ilerliyor ve kısa sürede de öldürüyor. Yerleşim yeri standart tetkiklerde, tahlillerde bakılan bir yerde değil. Kolay kolay fonksiyonları bozulmadığı için pek belirti vermiyor. Bağırsağa giden damarlardan birine çok yakın olduğu için oraya hızla sıçrayabiliyor ve ameliyat edilemez bir duruma gelebiliyor.

 

Kanserin tedavisi ülkemizde ne düzeyde yapılıyor? Kanserli bir kişi Amerika’ya giderse iyileşme şansı daha mı yüksek?

Tedavi açısından hemen hemen her şey Türkiye’de yapılıyor. İlaçlar derseniz, onlar da yurtdışından getirtilip uygulanıyor. Bu nedenle tedavi her yerde aynı.

 

Kanserin tedavisi yakın mı?

İnsanlar ölümsüzlüğü yakalamaya çalışıyor. İnsanın ölümsüzlüğü yakalaması ile kanserin tedavisi eş süreç olacak. İnsanı ölümsüz kılmak mümkün müdür? Şu an için öyle bir şey yok. Kanser de aynı şekilde; çok kısa bir zaman içinde kanserin tedavisi bulunacak gibi gözükmüyor. Her yeni ilaç mucize bir buluş gibi sunuluyor ama her ilaç her kanser türünde çözüm olmuyor.

 

Tedavide kullanılan yöntemler

Kanserin tedavi sürecinde kanserin türüne göre çok farklı yöntemler hatta farklı birkaç yöntem bir arada kullanılabiliyor.

Medikal Onkoloji

 

Kemoterapi

Kemoterapi, kelime anlamı olarak ‘ilaçla tedavi’ anlamına gelmekle birlikte, daha çok kanser hücrelerini etkileyen kanser ilaçları (anti-kanser ilaçları olarak da adlandırılmaktadır) kullanılarak yapılan tedavi için kullanılan terimdir. Kemoterapi kanser tedavisinde tek başına kullanılabileceği gibi, diğer tedavi yöntemlerini tamamlayıcı bir etki oluşturmak amacı ile de kullanılabilir. Kanserin türüne göre kemoterapinin farklı

amaçları olabilir;

 

*Kanseri tedavi etmek

*Kanseri kontrol altına almak

*Kanserin yol açtığı semptomları ortadan kaldırmak

 

İmmünoterapi

Vücudumuzun bağışıklık sistemi (immün sistem), ‘yabancı madde’ olarak algıladığı bazı maddelere karşı denetleyici bir sistem olarak çalışır. Kanser hücreleri de bağışıklık sistemi tarafından yabancı maddeler olarak kabul edilirler. Yıllardır yapılmakta olan bilimsel araştırmalar, kanser hücrelerine karşı vücudun doğal bağışıklık tepkisini artırmanın yollarını bulmaya çalışmaktadır. Böylesi bir yaklaşım, bir tedavi yöntemi olarak kullanıldığında, buna immünoterapi denmektedir.

 

Radyasyon Onkolojisi

Radyoterapi, iyonlaştırıcı ışın kullanarak kanser hastalığının tedavisine verilen isimdir. Bu tedavi yöntemine radyasyon terapisi, ışın tedavisi veya şualama denebilir. Radyoterapinin hedefi tümörlü dokunun yok edilmesi ve bu sırada da tümörün etrafındaki normal dokuların korunmasıdır. Radyoterapi kanser tedavisinde tek başına ya da cerrahi ve/veya kemoterapi ile birlikte kullanılabilir.

Cerrahi tedavi ile benzer sonuçlar elde edilen hastalıklarda organın korunmasını sağlayıp, dolayısı ile fonksiyon kaybını önlediğinden tercih edilebilen tedavi yöntemidir.

Radyoterapide başarıyı sağlayan en önemli unsurlar radyasyon onkoloğunun deneyimi ve kullanılan cihaz teknolojisidir. Radyoterapide kullanılan lineer akseleratör cihazının özellikleri tedavinin sonucunu oldukça fazla etkiler. Dünyada sadece 6 yerde kullanılan ve Türkiye’de ilk kez kullanılmaya başlayan TRUEBEAM adlı cihazı size yarın anlatacağım.

Kaynak : RADİKAL